Kayıtlar

Ocak, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

TAHTA MASA

    TAHTA MASA     Eğer bir dosta sahipseniz hayatınız güzelleşir, eğer unutulmayacak bir dosta sahipseniz gerçek bir hayatınız var demektir. Üniversite yıllarında tanışan iki kızdan bahsediyorum. Hayatlarının ilk gençliklerinde... Her gün pek çok kabiliyetle birlikte ayakta otobüs yolculuğu yapan, mecburiyetleri kaderleri olmuş gençlerdik. Ankara'da okumayı mutlaka bir fikri kavga haline getirme, hiç değilse aşık olma bellemiştik. Kapıdan içeri kavgalarımız ve aşklarımızla giriyorduk. O genelde aşkıyla kavga etmeyi seçiyordu. Sık sık “Ayrıldık, kurtuldum bu kez ondan, bitti kesinlikle.” diyordu. Kesinlikle’leri kör bir bıçak gibiydi, asla işe yaramazdı. İçinde merhametten dokunmuş bir koca ağ gizliyordu çünkü. Bu yüzden hep merhametinden vuruluyordu.      Başımıza ne gelirse gelsin günün sonunda mutlaka gülüyorduk yine. Bir tahta masanın etrafında yontulan kahkahalarımız vardı. Tıkalı mutfak lavabosuna çarpardı orda kahkahalarımız, yüksek gelmesin fat...

SABAHAT YEMEZ

                    SABAHAT YEMEZ     Sabahat kocasının ölümünün ertesi günü adamcağızın neyi var neyi yok toplayıp her cumartesi evinin karşısında kurulan bit pazarına sattı ki bir çuval unla bir teneke yağın parası çıksın. Elinden gelse yağımı çıkarıp satarsın sen Sabahat Hanım, derdi rahmetli hep, dediği gibiydi. “Aman canım, ardından lokma olup fakir fukaraya dağıtılacak bunlar” diye yalandan içini rahatlattı. Hem ne olacaktı yani dur dur onca eşya, beli yanı tutmuyordu artık öyle her gün toz alacak temizlik yapacak; iyisi mi kalabalığı gitsin. Pazarda en çok parayı veren satıcının tezgahına yığdı hepsini, bir çuval un, bir teneke yağ parasını çıkarttı koydu cebine. Kafası rahatladı.     Ölümü bile para insanın ayol, ah Necati Bey, taktın masrafı bana gittin. Rahmetlinin ardından lokma döktürüp dağıttığı gün komşuları “Cimri Sabahat ablaya bak, pek etkilendi bu ölümden, çok değişti maşallah, nasıl hayrını yaptı am...

BAHAR NİNNİSİ

   BAHAR NİNNİSİ    Anneler çocuklarının küçülen kıyafetlerine bile bakıp ağlarlar. Uyurken katladıkları temiz kıyafetlerini ya da sepete attıkları kirlilerini de koklayıp ağlarlar. Ya da ben tüm anneleri aynı zannediyorum. Bir gün Nagihan demişti ki "Canım, sen bu çocuğun kıyafetlerini neyle yıkıyorsun Allah aşkına? Öyle güzel kokuyor ki.. Eğer Rabbim bana da bir bebek nasip ederse markasını isteyeceğim senden." O gün o lafıyla göğsüme bir bıçak sapladığının farkında değildi. Belki hayatımda ilk kez birinin derdi için o kadar sahici ağladım. Bebeği olmuyordu, henüz nasibi değildi mi demeliyim, bilmiyorum. Kaderden bahsederken kelimeleri iyi seçmek gerekiyor. Bunu epeyce deneyimledim.         Bazı günler fabrikada makinelerin arasında gürül gürül ağlıyordu Nagihan. Şöyle biri gelmiş de okkalı bir küfür basmış gibi buna. Susturamıyordum, patronlar çıkışını verin yollayın şunu diyordu ikide bir, araya girip ikna etmek için uğraşıyorduk biz. Ama...