Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

LANET BİR ÇOCUK İÇİMİZİ YARALADI

     Çavdar Tarlasında Çocuklar      Herhalde kitapta 2.650.392 tane “ lanet “ bir yarısı kadar da “ felaket “ kelimeleri vardı. İnanın bu kitabın yazarı Hollywood filmlerindeki aktörler gibi konuşuyor: “Hey adamım senin lanet kafan..” gibi. Yer  yer okumayı birakiyorsunuz çünkü gülmekten alamıyorsunuz kendinizi. Bundan başka yazarın bir de abartma problemi var -bu çok tatlı , keyifli bir problem- örneğin: Beş saatte hazırlandı, on kutu sigara içtim bugün, on saat tuvalette geçti, yatak bin mil genişliğinde falan diyor. Ama bunu bizim günlük hayattaki abartılarımız gibi değil çok farklı bir üslupla yapıyor. Öyle ki acaba ciddi mi yani hazırlanması beş saat sürmüş olabilir mi diye düşünüyorsunuz. İşte buna benim tabirimle, okuru avlamak denir.          Bizim Holden -kendisi herhalde ona böyle hitap etmemi isterdi- çok umursamaz, sorumsuz, duyarsız görünen tavırlarının altında önemli sebepler yatan aslında çok duygulu bir çocu...

Bir Huzursuzluğun Romanı

      Huzursuzluk     Kimliksiz bir adamın huzursuzluğundan bahsedeceğiz. Doğduğu topraklarla yüzleşen bir adamın hikayesi bu. Batılılaşmaya çalışan ama kendini ne Doğulu ne de Batılı olarak tanımlayan İbrahim. Arada sıkışıp kalmış yani kimliksiz olarak buluyoruz onu. Eski bir arkadaşının öldürülmesi haberiyle doğduğu yer Mardin’e giden bir gazeteci o. Hikaye böyle başlıyor.       Bir insan düşünün ruhsuz, manasız, sade cesetten ibaret olsaydı. Geçmiş veya gelecek tüm anıları, iradeleri yok olmaya mahkum olur idi. Bu halde bir gövdeye anlam kazandıran insan şuuru olduğu gibi bir coğrafyaya anlam kazandıran da milli şuurdur. Kahramanımız İbrahim’i bu şuurdan yoksun buluyoruz. Nihayet Ezidi bir kız sayesinde Şarklı olduğunu anımsıyor.       Ezidileri -telaffuz edildiği gibi Yezidilik değildir aslında- ve onlara dair çok şey öğreniyoruz kitaptan. Sevgili Livaneli okuduğum bir önceki kitabı Serenad gibi yine dolu dolu bilgi sunuyo...

Serenad'dan Birkaç Not'a

Şu günlerde yeni bitirdim Ömer Zülfü Livaneli’nin Serenad’ını. Yalnız üzerine hala düşündüğüm bir kitap ve yavaş sindirmeye çalışıyorum. Zira arka planında bir çok şey buluyoruz bu eserin. Benim bulmaktan memnun olduklarım ve eleştirdiklerim de var elbet. Belki biraz yerli belki yersiz biraz şuradan buradan ancak dile getirmek istiyorum. Livaneli dolu dolu bilgi sunmuş bize. Ondan çok şey öğrendim bu romanında.  Sanki biraz Ahmet Mithat Efendi tekniğini anımsattı bana. Yine de romanda bir anlatıcı olarak araya girmese ve kahramanın macerasını direkt gözlemci olarak aktarsa bana göre daha gerçekçi olurdu. Şahsen ben Maya’yı kafamda bir türlü birleştiremedim Livaneli ile , bir defa cinsiyetleri bir değil. Buna karşın aradan yazarı atıp kapıldığım yerler de olmadı değil. Aktarımı dışında yazarın- ideolojisini tümüyle romanda sunmuş- benimsemediğim ve haksızlık ettiğine inandığım fikirlerine de değinmek istiyorum. Bir kere devlet düzenini eleştirirken yerine bir şey koymuyor, bir çık...

ADI ŞEKER PORTAKALI OLMAMASI GEREKEN BİR KİTAP HAKKINDA

      Çocuk ölümü her zaman sarsar bizi. Ama ya çocuk hayalleri? Çocuk hayallerinin ölümü hepsinden tehlikelidir oysa.     Neyse ki Zeze'yle tanıştım. Zeze, Şeker Portakalı romanının biricik kahramanı. Ama aramızda yaşıyor. Güneydoğuda, Suriye'de, Filistin'de her yerde her güneşle beraber hayalleri batan bir çocuğumuz var. Bilmediğimiz şey küçüklerin hayalleri bizimkilerden büyük oluyor. Öyle ki insan büyüdükçe küçülen tek şey hayaldir.     Romanı henüz okumayanlar için; Zeze yoksul bir ailenin fazlaca çocuklarından sanıyorum sondan ikincisi. Belki birçoğumuzun çekmediği acılarla yüzleşiyor altı yaşında. Onun macerasından ziyade macerasının nasıl anlatıldığı oldu beni büyüleyen şey. Zeze'nin dilinden anlatıyor yazar. Üslubu öyle tatlı ki okurken gerçekten altı yaşında bir çocuk anlatıyormuş hissine kapılıyorsunuz. İşte tam olarak bu şey sizi hüngür hüngür ağlatıyor. Hani televizyonda spikerler her gün Suriye' den haber verir ama yadırgamazsınız da ...