Serenad'dan Birkaç Not'a

Şu günlerde yeni bitirdim Ömer Zülfü Livaneli’nin Serenad’ını. Yalnız üzerine hala düşündüğüm bir kitap ve yavaş sindirmeye çalışıyorum. Zira arka planında bir çok şey buluyoruz bu eserin. Benim bulmaktan memnun olduklarım ve eleştirdiklerim de var elbet. Belki biraz yerli belki yersiz biraz şuradan buradan ancak dile getirmek istiyorum.
Livaneli dolu dolu bilgi sunmuş bize. Ondan çok şey öğrendim bu romanında.  Sanki biraz Ahmet Mithat Efendi tekniğini anımsattı bana. Yine de romanda bir anlatıcı olarak araya girmese ve kahramanın macerasını direkt gözlemci olarak aktarsa bana göre daha gerçekçi olurdu. Şahsen ben Maya’yı kafamda bir türlü birleştiremedim Livaneli ile , bir defa cinsiyetleri bir değil. Buna karşın aradan yazarı atıp kapıldığım yerler de olmadı değil.
Aktarımı dışında yazarın- ideolojisini tümüyle romanda sunmuş- benimsemediğim ve haksızlık ettiğine inandığım fikirlerine de değinmek istiyorum. Bir kere devlet düzenini eleştirirken yerine bir şey koymuyor, bir çıkış noktası sunmuyor bize. Öyle ya eğer bir şeyi yıkmak istiyorsan alternatif getireceksin. Sonra Osmanlının tarihi dokusuna değindiği bir kısımda kahramanlardan biri Osmanlıya ait tarihi bir mekanı geziyor. Düşünün görkemli bir mekan tasvir edilecek ancak yazarın tek bahsettiği eskiden mekanın kapısına idam edilenlerin kellelerinin asıldığı. Canım şimdi ne gerek vardı bundan bahsetmeye, akış bunu gerektirmiyor ayrıca hiç mi güzellik hissetmiyor bu tarihi mekanda diyorsunuz. El insaf! Yazarın Osmanlıya dair bu tutumu göze çarptığı gibi dini tutumu da beğenmediklerim arasında.  Türbanlı öğrencilerin üniversiteye alınmaması ile ilgili iki çift hak arayıcılığı yapmıyor mesela çok demokrat yazarımız. Üstüne bir de türban takmasalar çözülecek bir problemmiş gibi davranıyor bununla ilgili olarak. Sünnet olmak erkeklerde cinsel travma yaratıyor, gay olmak iyi kalpliliktir algısı ve mit elemanlarını kötü tasvir etmesi, Ermeni vatandaşların önünün günümüzde -Ermeni milletvekili dahi olmasına rağmen- kapatıldığını iddia etmesi... Şimdi diyeceksiniz kendi ideolojinden baktığın için hoşlanmazsın tabii. Ancak benim kadar iyimser olmasa da bir objektiflik beklerdim yazardan.
Yazarın bazı noktalarda yazık dediğim gibi epey takdir ettiğim yönleri de var muhakkak. Mesela modernizm hakkında düşüncelerine son derece katılıyorum. Evet sevgili Livaneli, modernizm teknolojinin gelişmesiyle birlikte barış getirip insanları yücelteceğine savaşları artırıp insanları acımasızlaştırıyor, yüreksizleştiriyor. Burada Zweig’in eserinden muhteşem bir bahis açıyor yazar. Uçakların icadı sınırların kaldırılacağı ve evrensel barışın geleceği anlamına geliyordu ona göre. Tam bir ironi değil mi? Ne umup ne bulmak diyoruz buna. Bunun gibi yazarın gençlik eleştirisini de çok yerinde ve haklı buluyorum. “Gençliğin gözünde film, müzik, kitap, televizyon sadece eğlence amacına yönelikti artık.” diyerek entelektüel hazza dikkat çekiyor. Ve iyi yapıyor. Artık bize eğlence veya fayda vermeyen hiçbir uğraşıya girmeyen hedonistler olduk ve ne yazık en fazla da gençlerimiz bu durumda. Daha onlarcası var. Ermeni tehcirine, İkinci Dünya Savaşına, Nazi kıyımına ve Almanya’dan Türkiye’ye göçmek zorunda kalan bilim adamlarına değiniyor. Dolu dolu bir kitap demiştim. Başka bir gözden bakıyorsunuz olup bitenlere. Hele şu günlerde Almanya’nın geçmişini ve bugün de yapmakta olduklarını okumak için değer.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GELİNCİK TOPRAĞI

MASKE KALKINCA

MİHMÂN'A